20 Haziran 2007 Çarşamba

HAMAS ve Milli Görüş

2 ve 3 Haziran tarihlerinde yayınlanan "Müslüman Kardeşler, Milli Görüş ve AKP I, II" yazılarımda Müslüman Kardeşler tarzı bir örgütlenmenin gizli tehlikelerinden söz etmiştim. Aradan daha yirmi gün geçmeden öngörüm gerçekleşti:

Koalisyon ortağı El Fetih ile silahlı çatışmaya giren HAMAS, Gazze’nin tamamında üstünlük kurarak, yaptığı işi "İslam devletinin ilk adımı" ilan etti.

Koalisyon ortaklarından El Fetih, Yaser Arafat önderliğinde iyi-kötü bir Filistin devleti yaratmıştı. Bu devlet "laik" eğilimli bir devlettir.

Geçen yıl seçimleri kazandıktan hemen sonra AKP tarafından davet edilen HAMAS ise İslamcı bir partidir. Bunun sonucu olarak, küçük Filistin’i parçalayıp kendi mikroskobik İslam devletini kurmaya çalışmaktadır. Ancak böylece ABD ile İsrail’in ekmeğine yağ sürüyor.

* * *

Bir arkadaşımız, İslamcı siyaseti temsil eden HAMAS, Hizbullah, Müslüman Kardeşler ve Milli Görüş’ün mahalle politikaları ile çok etkin olduklarını yazmıştı. Arkadaşımız bu politika ile Milli Görüş’ün AKP içinde çok etkili olduğunu açıklamıştı.

Müslüman Kardeşler ve onun izinden giden HAMAS ve Hizbullah gibi hareketler camiler, lokaller, okullar, hastaneler, işyerleri ve fabrikalar kurarak; sosyal, kültürel ve ekonomik olanaklar sunarak halkın midesini ve kalbini kazanırlar. Bu, işin görünen yüzüdür. Görünmeyen yüzde kendi silahlı kuvvetleri vardır. Zamanı gelince ortaya çıkar. Amaçları toplum içinde alternatif İslami toplumlarını kurmaktır. Olanak bulurlarsa devlete el koyarlar. Bunu yapamazlarsa HAMAS’ın yapmakta olduğunu yaparlar ve ülkeyi bölerler.

Çünkü tek amaçları vardır: İslami devlet kurmak.

HAMAS amacına ulaşacak mı? ABD, İsrail ve Arap Birliği böyle bir darbeye izin verecekler mi? Bunları pek yakında göreceğiz. Şimdilik gördüğümüz şudur: İslam’ı kendisine referans yapan her siyasal oluşum barış içinde amacına ulaşamazsa, sonunda HAMAS’ın denediğini denemek zorundadır. Bunun böyle olduğunu HAMAS kanıtlamıştır.

Bu nedenle Milli Görüş’ün, Fethullah’ın okullar açması, ticaret, bankacılık ve sanayi işlerine el atması İslami hareketin görünen yüzünü temsil ediyor. AKP de aynı yöntemi uygulayarak seçmene gıda yardımı, kömür yardımı, para yardımı yapıyor. Yani küçük boyutlarda da olsa Müslüman Kardeşler’in, HAMAS’ın, Hızbullah’ın yöntemini uyguluyor. Milli Görüş ve Fethullah söz konusu yöntemi bir başka boyutta gerçekleştirmeye çalışıyor.

Böylesine oluşumlar her an Müslüman Kardeşler’e, HAMAS’a ve Hizbullah’a dönüşebilirler.

* * *

ABD’nin, AB’nin, NATO’nun terörist kabul ettiği HAMAS’ı AKP neden davet etmişti? ABD’den zaparta yemeyi neden göze almıştı?

Ekonomide, iç ve dış siyasette başarısız bir AKP’yi, halkın yoksulluğuna, işsizliğine çare olamamış bir AKP’yi bir kısım seçmen neden hálá tutmaktadır?

Bu soruların yanıtını siyasette değil dinci cemaat yapılanmasında, tarikat yapılanmasında aramalıyız. Ve HAMAS’ın bu son yaptığını asla unutmamalıyız!

Özdemir İNCE

Kim halkın, kim seçkinlerin partisi

YIL 1945...O gün Meclis’te hava çok gergindi.

Devrim niteliğindeki "Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu" görüşülecekti.


CHP içindeki bazı toprak ağaları bu kanun tasarısına şiddetle karşıydı.

Görüşmeler başlar başlamaz isyan bayrağını çekerek ayaklandılar.

Yasaya göre tarıma elverişli yerlerde 1000 dönümün üzerindeki topraklarla, tarıma elverişsiz yerlerdeki 2000 dönümün üzerindeki topraklar devlet tarafından kamulaştırılacaktı.

Bu topraklar, topraksız köylülere dağıtılacaktı.

Üstelik bu kamulaştırmalarda ödemeler toprakların gerçek bedeli üzerinden değil, arazi vergisi bedeli üzerinden yapılacaktı.

Aralarında Aydın Milletvekili Adnan Menderes’in de bulunduğu büyük toprak sahipleri, yasanın çıkmaması için büyük çaba harcadılar ve sonunda karşı oy kullandılar.

Celal Bayar, Adnan Menderes, Fuat Köprülü, Refik Koraltan ve Emin Sazak bütçeye de ret oyu verdiler.

* * *

Bu 5 milletvekili 7 Haziran 1945’te de "Dörtlü Takrir" (Dörtlü Önerge) verdiler.

Aslında devrim niteliğindeki toprak reformuna karşı oldukları için muhalefet bayrağı açan bu dört milletvekili önergelerini "Ulusça özlenen demokrasiye ulaşmak" amacıyla verdiklerini açıkladılar.

Ve kısa bir süre sonra da CHP’den istifa ettiler.

Demokrat Parti’yi kurarak seçime katıldılar.

1946 seçimlerinde iktidar olamadılar ama 1950 seçimlerini büyük bir çoğunlukla kazandılar.

1950 seçim kampanyası boyunca topraksızlara toprak dağıtılmasına karşı çıkan DP yöneticileri, CHP’yi "Aristokratların partisi" diye suçladılar.

* * *

AKP’yi Demokrat Parti’nin çizgisine oturma stratejisi izleyen Başbakan Erdoğan, Bingöl, Muş mitinglerinde CHP’yi "Seçkinlerin partisi" olarak tanımladı.

Belli ki Erdoğan Menderes’in söylemlerini de taklit ediyor.

"Dokunulmazlıkları kaldıralım, milletvekilleri hesap versin" diyen...

Dar gelirli kesimlerin haklarını savunan...

Yolsuzluklara, Ali Dibo’lara, keyfi özelleştirmelere, ihalelerin yandaşlara verilmesine karşı çıkan...

Devlet kadrolarının partililerle doldurulmasına engel olmak için çaba harcayan...

Laik, demokratik Cumhuriyet’in, Atatürk devrimlerinin arkasında duran...

CHP "Seçkinlerin Partisi"...

Ama bütün bunları yapan, her ilde yolsuzluk çeteleri "Ali Dibolar"a teslim olan, lideri sürekli halkı azarlayan AKP ise "Halkın partisi".

* * *

Nutuk atarak halkçı olunamayacağını Başbakan Erdoğan’a anımsatmak gerekir.

Unutmasın ki Erdoğan’ın devr-i iktidarında Türkiye’de açlık sınırı altındaki insan sayısı 623 bine yükseldi.

Yoksulluk sınırı altında yaşayan insanlar ise 14.6 milyona ulaştı.

Tıpkı Orhan Veli’nin "Vatan İçin" şiirinde üç cümleyle anlattığı gibi...

"Neler yapmadık şu vatan için!

Kimimiz öldük;

Kimimiz nutuk söyledik."


Tufan TÜRENÇ